Keçiören Tapu Dairesi’nde vatandaşlardan alınan paralar nedeniyle açılan davada Mahkeme bu ödemeleri ’rüşvet’ olarak kabul etmedi. Sanıklara görevi kötüye kullanmaktan verilen cezalar ertelendi. Bayındırlık ve İskan Bakanı Faruk Nafiz Özak, tapu görevlilerinin aldığı paraları bahşiş olarak nitelemişti.
Keçiören Tapu Dairesi’nde vatandaşlardan alınan paralar, rüşvet’ olarak değerlendirilmedi. Mahkeme, 14 tapu dairesi görevlisini rüşvetten değil görevi kötüye kullanmaktan mahkum etti. Bayındırlık ve İskan Bakanı Faruk Nafiz Özak, tapu görevlilerinin aldığı paraları bahşiş olarak nitelemişti. Hürriyet'in haberine göre 2008 Ocak ayında düzenlenen Parsel Operasyonu’na ilişkin dava bir yıl kadar sürdü. Vatandaşlardan para alırken polisin kurduğu gizli kameralara takılan tapu çalışanları, Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın 20 Ocak’taki son duruşmasında haklarındaki suçlamaları kabul etmedi.
Rüşvet değilmiş
Mahkeme Başkanı İbrahim Kozan, aralarında kurum müdürü Ömer Gültekin’in de bulunduğu 14 kişinin ’rüşvet’ ve ’suç örgütü’ suçlamalarından beraatine karar verdi. Mahkeme Başkanı İbrahim Kozan, sanıkların memur suçu işlediğine karar vererek, Müdür Ömer Gültekin’in de aralarında bulunduğu 10 kişiye ’görevi kötüye kullanmak’ suçundan 1 yıl ile 2 yıl arasında değişen hapis cezaları verildiğini açıkladı. Heyet, cezaları alt sınırdan verdi ve cezaları erteledi. Dört sanık, bu suçtan da beraat etti.
Paralar iade edilecek
Mahkeme ayrıca, tapu çalışanlarına, vatandaşlardan para alarak ’görevi kötüye kullandığı’ için hapis ceza verilmesine rağmen, bu kişilerin ev aramalarında ele geçirilen ve ’suçtan elde edilen gelir’ olarak kayıtlara giren 4 bin 605 dolar (7 bin 500 TL) ve bin 335 euro (2 bin 800 TL), 7 bin 545 TL olmak üzere toplam 17 bin 845 liranın iade edilmesi kararını verdi.
137 yıl istenmişti
Savcı Abbas Özden, iddianamede tapu çalışanlarının örgütlü olarak rüşvet aldıklarını iddia ederek, 7 yıldan 136 yıla kadar hapis cezasına çarptırılmalarını talep etmişti. Mahkeme, tapu çalışanlarının vatandaşlardan topladığı paraları ’rüşvet’ olarak kabul etseydi, tespit edilen her olaydan sanıklara ayrı ayrı 4-12 yıl arasında değişen hapis cezası verilecekti.
Bakan ve Genel Müdür ’bahşiş’ demişti
Operasyon sonrası Tapu ve Kadastro Genel Müdür Vekili Mehmet Zeki Adlı, "Vatandaşın verdiği 15-20 milyon, rüşvet olarak yansıtılıyor, bizde insanlar evlenirken ya da ev alırken, böylesi mutlu anlarında bahşiş verir. Ev aldığı zaman onun mutluluğu içinde oradaki memura üç beş kuruş bahşiş bırakıyor" demişti. Benzer bir açıklama Bayındırlık ve İskan Bakanı Faruk Nafiz Özak’tan gelmişti. Özak, "Bahşiş ile rüşveti bir birine karıştırmamak lazım. Hukuki ve ahlaki olmayan her şeyin karşısındayız. Çok az da olsa, böyle sorunlar yaşayabiliriz. Ama bunu abartmamak lazım" değerlendirmesi yapmıştı
11 Şubat 2009 Çarşamba
Modern sanatın önemli isimlerinden Lucio Fontana’ya ait olan ve 40 yıldır hiçbir şekilde sergilenmeyen Concetto Spaziale adlı tablo 4,4 milyon sterline alıcı buldu
Londra’daki Sotheby’s Müzayede Evi’nde gerçekleşen açık arttırmada satışa sunulan 1961 tarihli soyut resim Avrupa’dan telefonla katılan bir alıcı tarafından satın alındı.
ABD’li sanatçı Jeff Koons’a ait Stacked adındaki heykel de 2,8 milyon sterline alıcı buldu. Gerhard Richter imzasını taşıyan Troisdorf adlı yağlıboya tablo ise 2,1 milyon sterlinlik değeriyle müzayedede en yüksek üçüncü fiyata satılan eserdi. Müzayedede satışı gerçekleşen 27 eserden yalnızca ikisi alıcı bulamazken toplamda 17,9 milyon sterlin gelir elde edildi.
Sotheby’s’in çağdaş Avrupa sanatından sorumlu yöneticilerinden Cheyenne Westphal, “Bu akşamki satışlardan son derece memnunuz, olumlu sonuçlar aldık. Piyasanın 2009’daki durumuyla ilgili ilk sınavdı ve güven oluşturdu. Fontana, Richter ve Koons’un eserlerinin satış fiyatı kanıtlıyor ki piyasa halen ender görülen kaliteli eserlere büyük ilgi gösteriyor” diye konuştu.
Londra’daki Sotheby’s Müzayede Evi’nde gerçekleşen açık arttırmada satışa sunulan 1961 tarihli soyut resim Avrupa’dan telefonla katılan bir alıcı tarafından satın alındı.
ABD’li sanatçı Jeff Koons’a ait Stacked adındaki heykel de 2,8 milyon sterline alıcı buldu. Gerhard Richter imzasını taşıyan Troisdorf adlı yağlıboya tablo ise 2,1 milyon sterlinlik değeriyle müzayedede en yüksek üçüncü fiyata satılan eserdi. Müzayedede satışı gerçekleşen 27 eserden yalnızca ikisi alıcı bulamazken toplamda 17,9 milyon sterlin gelir elde edildi.
Sotheby’s’in çağdaş Avrupa sanatından sorumlu yöneticilerinden Cheyenne Westphal, “Bu akşamki satışlardan son derece memnunuz, olumlu sonuçlar aldık. Piyasanın 2009’daki durumuyla ilgili ilk sınavdı ve güven oluşturdu. Fontana, Richter ve Koons’un eserlerinin satış fiyatı kanıtlıyor ki piyasa halen ender görülen kaliteli eserlere büyük ilgi gösteriyor” diye konuştu.
Modern sanatın önemli isimlerinden Lucio Fontana’ya ait olan ve 40 yıldır hiçbir şekilde sergilenmeyen Concetto Spaziale adlı tablo 4,4 milyon sterline alıcı buldu
Londra’daki Sotheby’s Müzayede Evi’nde gerçekleşen açık arttırmada satışa sunulan 1961 tarihli soyut resim Avrupa’dan telefonla katılan bir alıcı tarafından satın alındı.
ABD’li sanatçı Jeff Koons’a ait Stacked adındaki heykel de 2,8 milyon sterline alıcı buldu. Gerhard Richter imzasını taşıyan Troisdorf adlı yağlıboya tablo ise 2,1 milyon sterlinlik değeriyle müzayedede en yüksek üçüncü fiyata satılan eserdi. Müzayedede satışı gerçekleşen 27 eserden yalnızca ikisi alıcı bulamazken toplamda 17,9 milyon sterlin gelir elde edildi.
Sotheby’s’in çağdaş Avrupa sanatından sorumlu yöneticilerinden Cheyenne Westphal, “Bu akşamki satışlardan son derece memnunuz, olumlu sonuçlar aldık. Piyasanın 2009’daki durumuyla ilgili ilk sınavdı ve güven oluşturdu. Fontana, Richter ve Koons’un eserlerinin satış fiyatı kanıtlıyor ki piyasa halen ender görülen kaliteli eserlere büyük ilgi gösteriyor” diye konuştu.
Londra’daki Sotheby’s Müzayede Evi’nde gerçekleşen açık arttırmada satışa sunulan 1961 tarihli soyut resim Avrupa’dan telefonla katılan bir alıcı tarafından satın alındı.
ABD’li sanatçı Jeff Koons’a ait Stacked adındaki heykel de 2,8 milyon sterline alıcı buldu. Gerhard Richter imzasını taşıyan Troisdorf adlı yağlıboya tablo ise 2,1 milyon sterlinlik değeriyle müzayedede en yüksek üçüncü fiyata satılan eserdi. Müzayedede satışı gerçekleşen 27 eserden yalnızca ikisi alıcı bulamazken toplamda 17,9 milyon sterlin gelir elde edildi.
Sotheby’s’in çağdaş Avrupa sanatından sorumlu yöneticilerinden Cheyenne Westphal, “Bu akşamki satışlardan son derece memnunuz, olumlu sonuçlar aldık. Piyasanın 2009’daki durumuyla ilgili ilk sınavdı ve güven oluşturdu. Fontana, Richter ve Koons’un eserlerinin satış fiyatı kanıtlıyor ki piyasa halen ender görülen kaliteli eserlere büyük ilgi gösteriyor” diye konuştu.
10 Şubat 2009 Salı
8 Şubat 2009 Pazar
7 Şubat 2009 Cumartesi
Tunceli'de suzuz mezraya çamaşır makinesi
TUNCELİ - Tunceli Valiliği geçen hafta seçim öncesi dağıtacağı beyaz eşyaları 6 TIR’la getirerek bir spor salonuna depolamıştı. Tunceli'de su şebekesi olmayan mezralara çamaşır makinası dağıtıldığı ortaya çıktı.
-ESNAF MAĞDUR EDİLDİ-
Tunceli Ticaret ve Sanayi Odası (TSO) Başkanı Yusuf Cengiz, Tunceli Valiliği Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı (SYDV) tarafından hazırlanan, "Her Eve Beyaz Eşya" projesi kapsamında Nazimiye ilçesinde dağıtılan beyaz eşyanın, Tunceli’deki bir firma ile merkezi Elazığ’da bulunan başka bir firmadan satın alındığını, ilçedeki diğer esnafın mağdur edildiğini öne sürdü.
Cengiz, Tunceli TSO’da düzenlediği basın toplantısında, Tunceli Valiliğince dün yapılan yazılı açıklamada, kendisi hakkında, "Tunceli Ticaret Odası Başkanı olarak görev yapan ve aynı zamanda da beyaz eşya tedarikçisi olarak, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfına, diğer firmalarla tamamen eşit miktarda ve eşit ekonomik değerde ürün temin eden Yusuf Cengiz, başında bulunduğu sivil toplum kuruluşunu, şahsi menfaatlerine alet ederek, iyi niyetli ve kamu yararına olan bu sosyal projeyi maniple etmeye çalışmaktadır" denildiğini belirtti.
Açıklamaya tepki gösteren Yusuf Cengiz, TSO başkanlığına üyelerin yüzde 70’inin oyunu alarak seçildiğini belirterek, "Üyelerimizin hakkını savunmak ve hakkaniyetli dağıtım yapılmasını dile getirmekle projenin hangi kısmını maniple ettiğimi merak ediyorum. Tunceli TSO başkanı olarak alınan hiçbir yanlış karara biat etmeyeceğim. Üyelerimizin menfaatlerini daima gözeteceğim" diye konuştu. Kampanya kapsamında Tunceli’de dağıtımı yapılan beyaz eşyaların merkezi Elazığ’da bulunan bir firma ile Tunceli merkezindeki başka bir firmadan alındığını ileri süren Cengiz, şunları söyledi: "Esnafımız yapılan alımlar sırasında mağdur edildiklerini belirterek bize başvurdu. Tunceli Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı olarak üyelerimize karşı olan sorumluluğum gereği açıklama yapmayı uygun gördüm. Tunceli’de dağıtılan ürünlerin alımının sadece iki firmadan yapılmasının sebebinin valimiz tarafından kamuoyuna açıklamasını diliyorum." (dha, aa)
-ESNAF MAĞDUR EDİLDİ-
Tunceli Ticaret ve Sanayi Odası (TSO) Başkanı Yusuf Cengiz, Tunceli Valiliği Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı (SYDV) tarafından hazırlanan, "Her Eve Beyaz Eşya" projesi kapsamında Nazimiye ilçesinde dağıtılan beyaz eşyanın, Tunceli’deki bir firma ile merkezi Elazığ’da bulunan başka bir firmadan satın alındığını, ilçedeki diğer esnafın mağdur edildiğini öne sürdü.
Cengiz, Tunceli TSO’da düzenlediği basın toplantısında, Tunceli Valiliğince dün yapılan yazılı açıklamada, kendisi hakkında, "Tunceli Ticaret Odası Başkanı olarak görev yapan ve aynı zamanda da beyaz eşya tedarikçisi olarak, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfına, diğer firmalarla tamamen eşit miktarda ve eşit ekonomik değerde ürün temin eden Yusuf Cengiz, başında bulunduğu sivil toplum kuruluşunu, şahsi menfaatlerine alet ederek, iyi niyetli ve kamu yararına olan bu sosyal projeyi maniple etmeye çalışmaktadır" denildiğini belirtti.
Açıklamaya tepki gösteren Yusuf Cengiz, TSO başkanlığına üyelerin yüzde 70’inin oyunu alarak seçildiğini belirterek, "Üyelerimizin hakkını savunmak ve hakkaniyetli dağıtım yapılmasını dile getirmekle projenin hangi kısmını maniple ettiğimi merak ediyorum. Tunceli TSO başkanı olarak alınan hiçbir yanlış karara biat etmeyeceğim. Üyelerimizin menfaatlerini daima gözeteceğim" diye konuştu. Kampanya kapsamında Tunceli’de dağıtımı yapılan beyaz eşyaların merkezi Elazığ’da bulunan bir firma ile Tunceli merkezindeki başka bir firmadan alındığını ileri süren Cengiz, şunları söyledi: "Esnafımız yapılan alımlar sırasında mağdur edildiklerini belirterek bize başvurdu. Tunceli Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı olarak üyelerimize karşı olan sorumluluğum gereği açıklama yapmayı uygun gördüm. Tunceli’de dağıtılan ürünlerin alımının sadece iki firmadan yapılmasının sebebinin valimiz tarafından kamuoyuna açıklamasını diliyorum." (dha, aa)
Sadece MHP’liler Kyoto’yu reddetti!
Türkiye’nin Kyoto’ya katılımı yasasına ret oyu veren ya da çekimser kalan milletvekillerinin tümü MHP’li. Gerekçeler: ‘Karşı değilim AKP’ye tavır için ret dedim’. ‘Yükümlülükler endişelendiriyor’
ANKARA - Türkiye’nin uzun Kyoto Protokolü macerasında, önceki gece kalkan ellerle yeni bir döneme girildi. TBMM’nin önceki günkü oturumunda Türkiye’nin Kyoto’ya katılmasıyla ilgili yasa, üç redde karşı 243 oyla kabul edildi. 252 milletvekilinin katıldığı oylama da altı vekil de çekimser kaldı.
Tarihi oylamada ret ve çekimser oy veren vekillerin üçü de MHP’dendi. Radikal bu vekillere gerekçelerini sordu.
İsmet Büyükataman (Ret): Ret oyu kullanmam protokolün özüyle, muhtevasıyla alakalı değil. AKP, hemen her konuda bir dayatma anlayışı içinde, konuyu oldu bittiye getirerek, çok fazla tartışmaya imkân sağlamayarak, aceleci ve şık olmayan bir şekilde yasal faaliyetlere imza atıyor. Bunda da öyle oldu. Bu anlayışa bir tavır koyma adına ret oyu kullandım. Yoksa protokolü destekliyoruz. Benim ret vermem AKP’nin tavrına yönelik kişisel bir tavır koyma ihtiyacından.
Akif Akkuş (Ret): Kyoto Protokolü tam anlamıyla açıklığa kavuşmamıştır. Şu anda olmasa da ileri de Türkiye’ye de birtakım yükümlülükler getirecek. Bugün emisyon gazının büyük bölümünü havaya Amerika salıyor. Türkiye’nin saldığı emisyon gazı ise hayli düşük. Türkiye bunu yarıya indirse, sanayi olumsuz etkilenecek. Benim 2012’den sonra gelebilecek yükümlülüklerle ilgili endişelerim var. Bu yüzden ret oyu kullandım.
Ertuğrul Kumcuoğlu (Çekimser): Bu konu üzerinde uzun uzun konuşuldu. Kyoto Protokolü’nün dışında kalırsak şu şu sorunlar çıkar, taraf olursak gelişmiş ülkelere göre şu dezavantajlarımız olur diye. Olumsuz tarafları da var, olumlu tarafları da. Tarihe kayıt düşülmesinde yarar gördüğüm için çekimser kaldım.
‘Çünkü ABD imzalamadı’
Şenol Bal (Çekimser): ABD bu protokolü imzalamıyor, bizim de sanayide sıkıntılarımız var. Tam karar veremediğim ve ikna olamadığım için çekimser oy kullandım.
Alim Işık (Çekimser): Türkiye’nin maalesef şu anda altyapısı buna hazır değil. Enerji konusunda çok sıkıntılı bir döneme giriyoruz. Ama iktidar altı yıldır bu konuda önemli bir hazırlık çalışması yapmamıştır. Bu yüzden çekimser kaldım.
Oylamada İsmet Büyükataman (Bursa), Mustafa Enöz (Manisa), Akif Akkuş (Mersin) ret; Ertuğrul Kumcuoğlu, Recep Taner (Aydın), Beytullah Asil (Bursa), Şenol Bal (İzmir), Mehmet Serdaroğlu (Kastamonu) ile Alim Işık (Kütahya) çekimser oy kullandı. (Radikal)
***
‘Katıldık ama hiçbir yükümlülüğümüz yok’
MHP’li retci ve çekimser milletvekilleri, Kyoto Protokolü’ne taraf olmasının Türkiye’ye kısa vadede yükümlülükler getirebileceği, uzun vadede sanayisini olumsuz etkileyeceğini savundu. Ama Çevre Orman Bakanlığı tam aksini savundu. Açıklamada özetle şöyle denildi:
1) Kyoto’ya katılmış olsak bile, prosedür gereği, Türkiye’nin şu anda sera gazı emisyonunu azatlması konusunda hiçbir yükümlülüğü yok.
2) Türkiye, Kyoto Protokolü’nü onayladığı için, 2012’den sonra küresel iklim rejimini oluşturacak çalışmalar ve müzakerelere aktif olarak katılıp en iyi konumda olmasını temin edebilecek. Ayrıca Türkiye, uyum fonu gibi mali kaynaklardan yararlanma imkânına da kavuşacak.
3) Eldeki bütün bilimsel raporlar, sera gazı emisyonlarının azaltılması için hiçbir şey yapmamanın, uzun vadede daha yüksek maliyeti olacağını ifade ediyor.
4) AB üyelik sürecinde müzakerelerde Kyoto Protokolü en önemli konulardan biri.
***
Randevu: Aralık 2009, Kopenhag
Sera gazlarının azaltılması konusunda, ‘tek’ küresel çaba olan Kyoto Protokolü’ne bugüne kadar 184 dünya ülkesi katıldı. Kyoto Protokolü, 2008-2012 yılları arasında yapılacakları belirliyordu. Ama dünyanın gözü artık Kyoto’da değil, 2012’den sonrasını belirleyecek yeni protokolde.
Kyoto’nun devamı nite-liğinde olacak yeni protokolün temeli, Aralık 2009’da Kopenhag’da belirlenecek. 2010’da imzaya açılacak. Türkiye, Kyoto’ya ‘son anda’ imza atarak, Kopenhag’daki bu son derece kritik görüşmelerde bulunma ve sesini daha iyi duyurma şansına kavuştu.
***
Bir başmüzakereci aranıyor
Çevre ve Orman Bakanlığı, ‘sözleşmeye taraf olurken tanınan özel şartların savunulabilmesi için teknokrat, hukukçu, diplomat, akademisyenlerden oluşan çok iyi bir müzakere ekibi kurulacağını’ açıkladı. Ayrıca konuyla ilgili bir de başmüzakereci atanacak.
TBMM Çevre Komisyonu Başkanvekili AKP’li Mustafa Öztürk, “Bu kişi (başmüzakereci), siyasetçi olmamalı, bürokrat olmalı. Bütün kurumları kontrol edecek, bütün kurumlarla diyalog kuracak, yabancı dile hâkim, müzakere yeteneği kuvvetli birisi olmalı” dedi.
***
Çevreci, büyük sanayici ve bürokratlar mutlu
Ekonomik krizden çıkış yolu bile olabilir (TÜSİAD): Kyoto’ya taraf olunması, 2012 sonrası müzakerelerinde Türkiye’nin elini kuvvetlendirecek. İçinde bulunduğumuz derin ekonomik krizi aşmanın bir yolu da sürdürülebilir yeni bir üretim modelinin benimsenmesidir.
İyi teknoloji (TBMM Çevre Komisyonu Başkanı Haluk Özdalga): Türkiye kalkınma çabasından ödün vermeyecek. Aksine Kyoto, Türkiye için yeni ve gelişmiş teknolojilere çok daha kolay ve çabuk sahip olma imkânı sağlayacak.
Türkiye kaçırdığı treni yakaladı (REC Türkiye Direktörü Dr. Sibel Sezer Eralp): Türkiye 1990’lı yıllarda küresel iklim değişikliği rejiminin inşasına katılma süreçlerini kaçırmıştı. Böylece 2012 sonrası dönem için ortak oldu.
Mutluyuz (Greenpeace Akdeniz İklim Kampanyası Sorumlusu Hilal Atıcı): Türkiye’nin Kyoto’ya dahil olması ve bu yıl Kopenhag’da şekillendirilecek yeni protokole katkıda bulunacak olmasından mutluluk duyuyoruz
Türkiye’nin Kyoto’ya katılımı yasasına ret oyu veren ya da çekimser kalan milletvekillerinin tümü MHP’li. Gerekçeler: ‘Karşı değilim AKP’ye tavır için ret dedim’. ‘Yükümlülükler endişelendiriyor’
ANKARA - Türkiye’nin uzun Kyoto Protokolü macerasında, önceki gece kalkan ellerle yeni bir döneme girildi. TBMM’nin önceki günkü oturumunda Türkiye’nin Kyoto’ya katılmasıyla ilgili yasa, üç redde karşı 243 oyla kabul edildi. 252 milletvekilinin katıldığı oylama da altı vekil de çekimser kaldı.
Tarihi oylamada ret ve çekimser oy veren vekillerin üçü de MHP’dendi. Radikal bu vekillere gerekçelerini sordu.
İsmet Büyükataman (Ret): Ret oyu kullanmam protokolün özüyle, muhtevasıyla alakalı değil. AKP, hemen her konuda bir dayatma anlayışı içinde, konuyu oldu bittiye getirerek, çok fazla tartışmaya imkân sağlamayarak, aceleci ve şık olmayan bir şekilde yasal faaliyetlere imza atıyor. Bunda da öyle oldu. Bu anlayışa bir tavır koyma adına ret oyu kullandım. Yoksa protokolü destekliyoruz. Benim ret vermem AKP’nin tavrına yönelik kişisel bir tavır koyma ihtiyacından.
Akif Akkuş (Ret): Kyoto Protokolü tam anlamıyla açıklığa kavuşmamıştır. Şu anda olmasa da ileri de Türkiye’ye de birtakım yükümlülükler getirecek. Bugün emisyon gazının büyük bölümünü havaya Amerika salıyor. Türkiye’nin saldığı emisyon gazı ise hayli düşük. Türkiye bunu yarıya indirse, sanayi olumsuz etkilenecek. Benim 2012’den sonra gelebilecek yükümlülüklerle ilgili endişelerim var. Bu yüzden ret oyu kullandım.
Ertuğrul Kumcuoğlu (Çekimser): Bu konu üzerinde uzun uzun konuşuldu. Kyoto Protokolü’nün dışında kalırsak şu şu sorunlar çıkar, taraf olursak gelişmiş ülkelere göre şu dezavantajlarımız olur diye. Olumsuz tarafları da var, olumlu tarafları da. Tarihe kayıt düşülmesinde yarar gördüğüm için çekimser kaldım.
‘Çünkü ABD imzalamadı’
Şenol Bal (Çekimser): ABD bu protokolü imzalamıyor, bizim de sanayide sıkıntılarımız var. Tam karar veremediğim ve ikna olamadığım için çekimser oy kullandım.
Alim Işık (Çekimser): Türkiye’nin maalesef şu anda altyapısı buna hazır değil. Enerji konusunda çok sıkıntılı bir döneme giriyoruz. Ama iktidar altı yıldır bu konuda önemli bir hazırlık çalışması yapmamıştır. Bu yüzden çekimser kaldım.
Oylamada İsmet Büyükataman (Bursa), Mustafa Enöz (Manisa), Akif Akkuş (Mersin) ret; Ertuğrul Kumcuoğlu, Recep Taner (Aydın), Beytullah Asil (Bursa), Şenol Bal (İzmir), Mehmet Serdaroğlu (Kastamonu) ile Alim Işık (Kütahya) çekimser oy kullandı. (Radikal)
***
‘Katıldık ama hiçbir yükümlülüğümüz yok’
MHP’li retci ve çekimser milletvekilleri, Kyoto Protokolü’ne taraf olmasının Türkiye’ye kısa vadede yükümlülükler getirebileceği, uzun vadede sanayisini olumsuz etkileyeceğini savundu. Ama Çevre Orman Bakanlığı tam aksini savundu. Açıklamada özetle şöyle denildi:
1) Kyoto’ya katılmış olsak bile, prosedür gereği, Türkiye’nin şu anda sera gazı emisyonunu azatlması konusunda hiçbir yükümlülüğü yok.
2) Türkiye, Kyoto Protokolü’nü onayladığı için, 2012’den sonra küresel iklim rejimini oluşturacak çalışmalar ve müzakerelere aktif olarak katılıp en iyi konumda olmasını temin edebilecek. Ayrıca Türkiye, uyum fonu gibi mali kaynaklardan yararlanma imkânına da kavuşacak.
3) Eldeki bütün bilimsel raporlar, sera gazı emisyonlarının azaltılması için hiçbir şey yapmamanın, uzun vadede daha yüksek maliyeti olacağını ifade ediyor.
4) AB üyelik sürecinde müzakerelerde Kyoto Protokolü en önemli konulardan biri.
***
Randevu: Aralık 2009, Kopenhag
Sera gazlarının azaltılması konusunda, ‘tek’ küresel çaba olan Kyoto Protokolü’ne bugüne kadar 184 dünya ülkesi katıldı. Kyoto Protokolü, 2008-2012 yılları arasında yapılacakları belirliyordu. Ama dünyanın gözü artık Kyoto’da değil, 2012’den sonrasını belirleyecek yeni protokolde.
Kyoto’nun devamı nite-liğinde olacak yeni protokolün temeli, Aralık 2009’da Kopenhag’da belirlenecek. 2010’da imzaya açılacak. Türkiye, Kyoto’ya ‘son anda’ imza atarak, Kopenhag’daki bu son derece kritik görüşmelerde bulunma ve sesini daha iyi duyurma şansına kavuştu.
***
Bir başmüzakereci aranıyor
Çevre ve Orman Bakanlığı, ‘sözleşmeye taraf olurken tanınan özel şartların savunulabilmesi için teknokrat, hukukçu, diplomat, akademisyenlerden oluşan çok iyi bir müzakere ekibi kurulacağını’ açıkladı. Ayrıca konuyla ilgili bir de başmüzakereci atanacak.
TBMM Çevre Komisyonu Başkanvekili AKP’li Mustafa Öztürk, “Bu kişi (başmüzakereci), siyasetçi olmamalı, bürokrat olmalı. Bütün kurumları kontrol edecek, bütün kurumlarla diyalog kuracak, yabancı dile hâkim, müzakere yeteneği kuvvetli birisi olmalı” dedi.
***
Çevreci, büyük sanayici ve bürokratlar mutlu
Ekonomik krizden çıkış yolu bile olabilir (TÜSİAD): Kyoto’ya taraf olunması, 2012 sonrası müzakerelerinde Türkiye’nin elini kuvvetlendirecek. İçinde bulunduğumuz derin ekonomik krizi aşmanın bir yolu da sürdürülebilir yeni bir üretim modelinin benimsenmesidir.
İyi teknoloji (TBMM Çevre Komisyonu Başkanı Haluk Özdalga): Türkiye kalkınma çabasından ödün vermeyecek. Aksine Kyoto, Türkiye için yeni ve gelişmiş teknolojilere çok daha kolay ve çabuk sahip olma imkânı sağlayacak.
Türkiye kaçırdığı treni yakaladı (REC Türkiye Direktörü Dr. Sibel Sezer Eralp): Türkiye 1990’lı yıllarda küresel iklim değişikliği rejiminin inşasına katılma süreçlerini kaçırmıştı. Böylece 2012 sonrası dönem için ortak oldu.
Mutluyuz (Greenpeace Akdeniz İklim Kampanyası Sorumlusu Hilal Atıcı): Türkiye’nin Kyoto’ya dahil olması ve bu yıl Kopenhag’da şekillendirilecek yeni protokole katkıda bulunacak olmasından mutluluk duyuyoruz
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)