28 Temmuz 2009 Salı

‘Manşetimiz yalandır’ manşeti

Adlî Tıp Başkanı ‘Savcı olay yerine gitmedi’ dedi. Hürriyet ‘yanlış’ olduğunu bile bile manşet yaptı. Haluk İnce’nin, “Savcı, Karabulut cinayeti mahalline gitmedi” sözü aksi yöndeki tutanağa da yer veren Hürriyet’e manşet oldu. Hürriyet’in kendi kendini yalanlayan manşetindeki fotoğrafta savcının görüntüsünün kapandığını Akşam ortaya çıkardı

Verdiği tartışmalı raporlar üzerine, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından denetlenmesi istenen İstanbul Adlî Tıp Kurumu’nun Başkanı Doç. Dr. Haluk İnce, iki gün önce Hürriyet gazetesine verdiği röportajda Münevver Karabulut cinayetinde, savcının olay yerine gitmediğini ve polisin ilk incelemesini kurallara uymadan yaptığını öne sürdü. Ancak gazete, manşetine, 4 mart tarihli “Olay Yeri İnceleme ve Ölü Muayene” tutanağında savcının olay yerinde inceleme yaptığının yazılı olduğunu da ekledi; dolayısıyla kendi manşetiyle çelişmiş oldu.

İnce’nin Hürriyet’teki iddiaları, dün Akşam gazetesinin ilk sayfadan gördüğü “Savcının resmi kapanmış” başlıklı haberle de yalanlandı. Gazetede çıkan haber ve fotoğrafa göre, İstanbul Cumhuriyet Savcısı Faruk Erşen Yılmaz, cinayetin işlendiği 3 mart günü saat 20:00 sıralarında Etiler’deki çöp konteynırı başında ilk incelemeyi bizzat yapmıştı.

“Savcı fotoğrafla kapatıldı”
Akşam’ın haberine göre, Hürriyet gazetesi söz konusu fotoğrafta Savcı Yılmaz’ın göründüğü bölümü Münevver’in fotoğrafıyla kapatmıştı. Yine fotoğrafa göre, Adlî Tıp Kurumu Başkanı İnce’nin iddiasının aksine olay yeri inceleme ekiplerinin özel tulumlarını giyip eldiven taktığı görülüyor.
Adlî Tıp Kurumu Başkanı İnce’nin iddiasını yalanlayan bir isim de Münevver Karabulut’un babası Süreyya Karabulut oldu. Cumhurbaşkanı’nın talimatıyla denetlenen kurumun ortaya birtakım yalanlar attığını, böylelikle uydurma senaryolarla imajını kurtarmaya çalıştığını iddia eden baba Karabulut, “Olay gecesi çöp konteynırının yanına gittiğimde Cumhuriyet Savcısı Faruk Erşen Yılmaz oradaydı” dedi.
Taraf’a konuşan Süreyya Karabulut, yaptıkları hataların Adlî Tıp Kurumu’nun güvenirliğini sarstığını, şeffaflığını kaybetmesine yol açtığını öne sürdü. Karabulut, tepkisini, “Devlet kurumları kızımın katilini bulamazsa, bu olayın altında ezilecek“ sözüyle dile getirdi.

Sahte kimliği biliyordum
Kırmızı bültenle aranan Münevver’in katil zanlısı Cem Garipoğlu’nun nerede olduğu tartışmaları sürerken, Garipoğlu’nun adına düzenlenmiş sahte kimliğin ortaya çıkması Karabulut Ailesi’ni pek de şoke etmedi. Garipoğlu’nun adına düzenlenmiş kimliğin yanında, bir de sahte pasaporta sahip olduğunu iddia eden baba Karabulut, “Cinayetten sonra Cem adına kimlik ve pasaport düzenlendi. Bunun yanında Cem’in yanında 700 bin dolar nakit para vardı. Ben bunu polislere bildirdim fakat tutanaklara girmedi” dedi.

Adlı Tıp Kurumu Başkanı nasıl atanıyor
Adlî Tıp Kurumu (ATK) Başkanının atanmasında neredeyse tek başına Adalet Bakanı etkili. Çünkü ATK Başkanı ‘Adalet Bakanı’nın inhasıyla müşterek kararname’ ile atanıyor. Yani, kimin ATK Başkanı olacağına Bakan karar veriyor, ancak atamanın resmen gerçekleşebilmesi için, atamayı Başbakan ile Cumhurbaşkanı’nın da imzalaması gerekiyor. Atama kararı Bakan, Başbakan ve Cumhurbaşkanı’nın imzasıyla (müşterek kararname) Resmî Gazete’de yayımlanıyor. ATK Başkanlarını görevden alma yetkisi de atanma esasındaki gibi Adalet Bakanı’nın yetkisinde. Ancak Bakanın bu işleminin de üçlü kararnameyle yapılması gerekiyor. ATK’nin ihtisas daire başkanları, şube müdürleri, grup başkanları, adli tıp uzmanları, raportörler, mühendisler, psikologlar, biyologlar, kimyagerler ve bunun gibi uzmanlar ise ATK Başkanının teklifi üzerine doğrudan Adalet Bakanı’nca atanıyor. ATK Başkanı dışındaki görevlere ilgili fakülte öğretim üyeleri arasından görevlendirme de yapılabiliyor. ATK Kanunu’na göre, kurum başkanları Adlî Tıp alanında uzman elemanlar veya, üniversitelerin ilgili fakülte öğretim üyeleri ve yardımcıları arasından atanıyor. ATK’daki diğer personel ise ATK Başkanınca atanıyor. Kanunda, ATK Başkanı olabilmek için profesör veya doçent olma koşulu yok. Nitekim, daha önce ismi çok tartışılan Dr. Keramettin Kurt da bu unvanıyla ATK Başkanlığı yapmıştı. Görev süreleri dört yıl olan ATK Başkanları bu süreleri dolduğunda görevlerine aynı usule göre tekrar atanabiliyor veya görevlendirilebiliyor.

Doç. Dr. Cengiz Haluk İnce kimdir?
Geçen nisan ayında Uzman Doktor Keramettin Kurt’tan boşalan Adlî Tıp Kurumu Başkanlığı’na resmen oturan İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı öğretim üyesi Doç. Dr. Cengiz Haluk İnce, 2001 yılından beri kurumda bilirkişi olarak görev yapıyordu. Türk Tabipler Birliği, İstanbul Tabip Odası, Adli Tıp Uzmanları Derneği ve Meslek Hastalıkları ve İş Kazaları Araştırma Önleme (MESKA) Vakfı üyesi olan 1966 doğumlu Doç. Dr. Haluk İnce’nin meslek ve iş kazaları, çocuk suçluları ve çocuk mahkemeleri, hekimlerin cezai ve hukuki sorumluluğu alanlarında yaptığı birçok bilimsel çalışmaları bulunuyor.

25 Temmuz 2009 Cumartesi

Demirel: Devlet, devlet politikası olarak adam öldürür

Süleyman Demirel 'Kenan Evren yargılansın mı?' sorusuna, '12 Eylül'ün muhatabı benim, darbecilere yüzde 92 oy veren bu halk değil mi?' diye yanıt verdi



9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, 12 Eylül darbesi sırasında Genelkurmay Başkanı olan Kenan Evren’in yargılanıp yargılanmamasıyla ilgili olarak, “12 Eylül’ün muhatabı benim. Darbeyi yapanlara referandumda yüzde 92 oy veren bu halk değil mi? Şu anda kullanılan Anayasa, o dönemin anayasası değil mi? O halde ne konuşuyorsunuz? 1983’den bu yana yapılmış tüm seçimler fiyasko mu yani” dedi.
Mısır’ın Ankara Büyükelçisi Alaa El Hadidi, Mısır’ın milli günü dolayısıyla büyükelçilikte bir resepsiyon verdi. Resepsiyona Demirel’in haricinde, Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Osman Paksüt ile eşi Ergenekon davasının tutuksuz sanıklarından Ferda Paksüt, eski Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen ve birçok yabancı misyon temsilcisi katıldı.
Demirel, resepsiyonda Demokrat Parti ve ANAP arasında yürütülen “bütünleşme” görüşmelerine ilişkin bir soru üzerine, “1980 darbesinde Türkiye’de orta sağda siyaset yapan Adalet Partisi kapatıldı. Daha sonra birçok koalisyon hükümetleri kuruldu. 2002’de tek parti iktidara geldi ama bu defa da siyaset, alternatifsiz kaldı” diyerek, Türkiye’de siyasetin iyi işlemediğini, orta sağ partilere oy veren vatandaşların şu anda parti arayışında olduğunu söyledi.

Devlet adam öldürür mü?
Hüsamettin Cindoruk’un, Demokrat Parti’nin başına geçerek “vatandaşların arayışına cevap verdiğini” ifade eden Demirel, çok partili siyasetin işlemesinden yana olduğunu belirterek, “O da ancak güçlü partilerle olur. Parçalanmışlıklar Türk siyasetine zafiyet getirir. Sağ siyasi partiler önümüzdeki seçime kadar toparlanmalıdır” diye konuştu. Şemdinli’ye bağlı Derecik beldesi Ormancık köyünden alınan 12 köy korucusunun 1994 yılında öldürülüp gömüldüğü iddia edilen Derecik Taburu’ndaki kazılarla ilgili olarak eski milletvekili Esat Canan’ın, kendisiyle görüştüğünü ve “Demirel, bana ‘devlet adam öldürmez’ dedi” açıklamasında bulunduğunun anımsatılması üzerine de Demirel, “Ne diyecektim? ‘Devlet, adam öldürür mü?’ diyecektim. Bugün de devletin öldürdüğü ispatlanmış değil. Devlet, devlet politikası olarak adam öldürür, diğeri cinayettir” ifadesini kullandı.

Evren yorumu
Askerlerin suça karıştığı yönünde iddialar bulunduğunun hatırlatılması üzerine de Demirel, “Suç, ferdidir. Bir takım ferdi suçlar ele alarak kurumları suçlamanın anlamı yok. Devlet adam öldürmez, suçu ortadan kaldırmaya çalışır” değerlendirmesinde bulundu. Demirel, “Darbeciler ve Kenan Evren yargılanmalı mı?” sorusuna da şöyle yanıt verdi:
“12 Eylül’ün muhatabı benim. Partiler kapatıldı, birçok zorlu süreçten geçildi. Darbeyi yapanlara referandumda yüzde 92 oy veren bu halk değil mi? Şu anda kullanılan Anayasa, o dönemin anayasası değil mi? O halde ne konuşuyorsunuz? 1983’den bu yana yapılmış tüm seçimler fiyasko mu yani?”(Milliyet)

24 Temmuz 2009 Cuma

GÖZLER DOĞAN DA

Doğan Grubu, Sabah'ın 'kağıt yolsuzluğu'heberlerine iki mahkemenin "takipsizlik" kararıyla cevap verdi. Sabah ise dün belgesini ortaya koydu

Doğan Grubu'nun, Sermaye Piyasası Kurulu'nun (SPK) suç duyurusuna Üsküdar Cumhuriyet Başsavcılığı ile Kadıköy 1'inci Ağır Ceza Mahkemesi'nin 'takipsizlik' kararı verdiğini haberleştiren Sabah gazetesi, dosyanın 23 Haziran 2009'da İstanbul Cumhuriyet Savcılığı'na gönderildiğini yazdı. Gazete haberinde, Doğan Grubu yöneticileri hakkında SPK Kanunu'na muhalefetten soruşturma başlatıldığına da yer verdi.
Sabah'ın iddialarına kendi yayın organlarında yanıt veren Doğan Grubu, iddiaları reddetti. Doğan Grubu avukatlarından Erem Yücel'e sorduk. Yücel'in verdiği bilgiye göre, SPK'nın gruplarına ilişkin yeni bir suç duyurusu, yürütülen herhangi bir soruşturma yok. Doğan Grubu’na ilişkin dosyanın İstanbul Cumhuriyet Savcısı'nın masasında beklediğini söyleyen Avukat Yücel, Sabah grubunun 21 temmuz tarihinde yazdığı haberlerin kaynağının 14 Ekim 2008 raporunda yer alan rakamlar ve iddiaları içerdiğini söyledi, SPK'nın ek raporuna dayanarak yazılmadığını belirtti. Yücel, "Cumhuriyet Savcılığı ilk raporu yeterli görmeyince SPK'dan ek rapor istedi. SPK da bu raporu da 1011-13/18 dosya numaralı, 6 Nisan 2009 tarihiyle gönderdi" dedi. Yücel, ek raporda yer alan bilgileri incelediğini belirterek, dosyada gelinen aşamaya ilişkin süreci Taraf'a şöyle aktardı: "Üsküdar Cumhuriyet Savcılığı, güveni kötüye kullanma suçunun oluşmadığına karar verdi. Şüphelilere yönelik eylemi ise SPK Kanunu'nda düzenlenmiş örtülü kazanç aktarı yönünden değerlendirilmesine gerektiğini ifade etti. Bu konunun SPK Kanunu'na göre aykırılık olabileceği gerekçesiyle Üsküdar Cumhuriyet Savcılığı 29 Mayıs 2009'da dosyayı İstanbul Cumhuriyet Savcılığı'na gönderdi."

Dosya ping pong topu oldu
İstanbul Cumhuriyet Savcılığı da 1 Haziran 2009 tarihli 2009/8595 sayılı kararında SPK Kanunu'nun 47. maddesi gereğince savcılığın soruşturma yapamayacağını belirtti. SPK'nın başvurması halinde soruşturabileceğine karar verdi ve dosya tekrar Üsküdar Cumhuriyet Savcılığı'na gitti. Üsküdar ise, 8 Haziran 2009 tarihinde yetkili olmadığını yineleyerek 'yetkisizlik’ kararı verdiği dosyayı İstanbul Cumhuriyet Savcılığı'na gönderdi. SPK ise bu süreçte, Üsküdar Savcılığı'nın verdiği 'yetkisizlik' kararına itiraz etti. 26 Haziran 2009 tarihinde Kadıköy 1'inci Ağır Ceza Mahkemesi'ne gitti. Mahkeme ise Üsküdar Savcılığı'nın 'yetkisizlik kararını' yerinde gördü ve onayladı. Böylelikle 'güveni kötüye kullanma' iddiaları kapandı."
İstanbul Cumhuriyet Savcısı'nın 'soruşturmaya devam ederim' demediğini aktaran Avukat Erem Yücel, "SPK Kanunu'na göre soruşturma yapamayacağını belirten Savcılık, SPK'ya yazı yazdı 'gel şikâyet et yoksa kayıtlarımı kapatacak' diyor. Dosya bekliyor" dedi.
Dosyanın Üsküdar ile İstanbul arasında ping pong topu gibi gidip geldiği söyleyen Yücel, iki savcı arasında 'ben değil, sen yetkilisin' diye görüş ayrılığı olduğunu dile getirdi. Yücel, İstanbul Savcılığı'nın 1 Haziran 2009'da verdiği kararda 'Bana müracaat edilmediği sürece benim soruşturmam hukuken mümkün değildir' diyor. İddia edildiği gibi herhangi bir soruşturma yok. SPK'nın yeni suç duyurusu da yok. Dosya orada duruyor, SPK'nın şikâyet dilekçesini bekliyor. SPK'nın suç duyurusunda bulunduğuna dair bize gelen herhangi bir bilgi de bulunmuyor' dedi.

Doğan emsallerinden düşük satıyor
Yücel, SPK Kanunu'nun 15'inci maddesinde de "Emsallerine göre bariz farklı fiyat uygulayan halka açık şirketin azaltılması suçtur' dendiğini belirterek, "Böyle bir suçun oluşması için Doğan grubunun kâğıt bedelleriyle diğer şirketlerin kâğıt bedelleri arasında fark olması gerekir. Doğan Grubu’nun yüksek olduğuna ilişkin SPK yedi yıl araştırdı, herhangi bir bilgiye ulaşmadı. Doğan Grubu’nun daha düşük sattığına dair elimizde belgeler var. Doğan Grubu’nun kâğıt fiyatları emsallerinden yüksek olmadığı için SPK, suç duyurusu yapamaz. Elinde belge yok. Böyle bir suç duyurusu olmadığı sürece hiçbir savcı soruşturma açamaz" diye konuştu.
SPK raporlarında, Doğan Grubu’nun kurduğu tabela şirketler üzerinden kâğıt ithalatı yaptığı ve haksız kazanç sağladığı iddia edilmişti.

15 Temmuz 2009 Çarşamba

Dokunmayın darbecime

CHP, darbeci askerlerin sivil mahkemelerde yargılanmasına olanak sağlayan yasanın iptali için Anayasa Mahkemesi’nde dava açtı. Baykal, düzenleme için “Anayasa’ya aykırı” dedi. Dava dilekçesini mahkemeye Grup Başkanvekili Anadol sundu. Dilekçede, Anayasa’nın 145. maddesine aykırılık öne sürüldü. CHP lideri Baykal darbecilere sivil yargı yolunun açık olduğunu savundu ve yasayı veto etmeyen Cumhurbaşkanı Gül’ü eleştirdi

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, partisinin Meclis grubunu dün parti genel merkezinde topladı. Anayasa Mahkemesi’ne başvuru amacıyla karar almak için olağanüstü toplanan CHP grubunda konuşan Deniz Baykal eleştirilerini dile getirdi. Baykal’ın yasayı eleştirdiği konuşmadan sonra ‘oybirliğiyle’ iptal davası açılması kararlaştırıldı ve Grup Başkanvekili Kemal Anadol, saat 16.00’da Anayasa Mahkemesi’ne giderek dava dilekçesini teslim etti. CHP davayla birlikte yürürlüğün durdurulmasını da istedi.

Karar eylülden sonra
Anayasa Mahkemesi, başvuruyu ön incelemeden geçirecek. Yetki, imzalar ve davanın süresinde açılıp açılmadığı biçimindeki ön incelemeden sonra konu mahkeme heyetinin önüne gelecek. Heyet de usül eksikliği saptamazsa davayı esastan görmeye karar vererek dosyayı raportöre gönderecek. Heyet, yürürlüğün durdurulması talebinin öncelikle görüşülmesine karar verirse raportörden bu yolda da rapor isteyebilecek. Bu ancak çok önemli davalarda kullanılan bir yöntem. Bu yol seçilmezse yürürlüğü durdurma istemi davanın esas incelemesiyle birlikte karara bağlanacak. Mahkeme Ağustos başında adli tatil yapacağından davanın sonuçlanması da eylül ayından sonra mümkün olabilecek.
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, iptal başvurusu için karar almak üzere toplanan grupta yaptığı konuşmada, yasanın darbe girişimlerini önlemek için yapıldığına yönelik düşüncelere katılmadığını söyledi. Baykal, “TCK’da, darbe yapanların, sivil mahkemelerde yargılanmasına yönelik düzenlemeler vardır. Darbe girişimlerinin, normal mahkemelerde yargılanması önünde bir engel yoktur, darbe bir suçtur, askerî bir suç değildir. Genel ceza kanunu kapsamı içinde suçtur. Darbeyi, sivil mahkemeler önlüyor” dedi.

‘Anayasa’ya aykırı’
Deniz Baykal yasanın Anayasa’nın 145. maddesine aykırı olduğunu belirterek “Aklı, fikri olan Anayasa’yı eline alır, 145. maddeyi okur” dedi. Baykal, yasayı onaylayan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e de şu suçlamayı yöneltti: “Cumhurbaşkanı, askere sivil yargı yolunu açan yasanın yanlışlarını gördü; ancak gördüğü halde o yanlışları ifade edebilecek tarafsızlığı ne yazık ki sergileyemedi.”
Konuşmasınının büyük bölümünü Cumhurbaşkanına ayıran Baykal, Gül’ün Anayasa’nın gerektirdiği ‘tarafsızlık‘ işlevini yerine getiremediğini savundu. Baykal, Türkiye’nin hükümete ‘Dur yanlış yapıyorsun’ diyebilecek bir cumhurbaşkanına ihtiyaç duyduğunu belirtti.
Düzenlemenin, ‘AB’nin talebi doğrultusunda yapıldığı’ söyleminin de doğru olmadığını savunan Baykal, bu yasayla yargının vesayet altına alınmak istendiğini söyledi. Darbeyle ilgili yeni tanımlar yaptığı konuşmasında Baykal, şunları dedi: “Darbe, mutlaka bir gece yarısı, sabaha karşı gelir diye bir şey yok. Darbe bir süreç. Darbeyi sadece askerler yapar diye de bir şey yok. Darbeyi siviller de yapar. Faşizm, askerî kurumların, sivil kurumlar üzerinde tahakküm ve vesayet kurduğu bir rejim olmak zorunda değildir.”
CHP Grup Toplantısı devam ederken, aralarında avukatların da bulunduğu Genç Siviller üyeleri genel merkez önünde toplanarak yasayı Anayasa Mahkemesi’ne götüren CHP’yi protesto etti.

AKP’den Baykal’a jet yanıt: Militarist mantık
Deniz Baykal’ın askere sivil yargı yolunu açan yasaya Anayasa Mahkemesi’nde iptal davası açmak için topladığı parti grubunda yaptığı eleştirilere AKP’den yanıt gecikmedi.
AKP Grup Başkanvekili Nurettin Canikli, Baykal’ın konuşmalarını, “demokrasiye karşı suç” diye niteledi. Baykal’ın “Bu suçu hafifletmek için AKP’yi yargı ve basın üzerinde vesayet kurmaya çalışmakla” suçladığını kaydeden Canikli, şöyle dedi: “Partimizin ne basın üzerinde ne yargı üzerinde bir baskısı yok. Demokraside en önemli kurum olan siyasi bir parti ‘militarist bir mantığı’ savunmaktadır, Baykal’ın konuşmasına militarist bir mantık hakimdir, CHP’nin tarihine baktığımız zaman tamamen darbelerle dolu bir tarihi vardır. Bu son tavırları da militarist kara lekelerden biri olmuştur. Son düzenleme bütün medeni ülkelerde yapılan bir düzenlenmedir, bunun neresi darbedir.”

11 Temmuz 2009 Cumartesi

Sperm tartışması sona erdi

İstanbul Etiler’de öldürülen Münevver Karabulut’un cesedinde bulunan spermin başka bir cesede ait olduğu ortaya çıkması Adlî Tıp uzmanlarının tepkisine neden oldu

Cinayetin ardından herkesi şoke eden olayla ilgili dün İstanbul Tıp Fakültesi Adlî Tıp Öğretim Üyesi Profesör Şebnem Korur Fincancı bir açıklama yaptı. Fincancı, otopsi teknisyeninin eldivenini değiştirmeden iki ayrı cenazenin giysilerini çıkarıp incelenmesi sonucu böyle bir bulaşmanın gerçekleştiğini söyledi.
Genç kızın cesedinin üzerinde bir başka kişiye ait “spermotozoidin” bulunmuş olması üzerine bunun bir bulaşma olup olamayacağının araştırılmasını önerdiğini anlatan Fincancı, yapılan DNA incelemesiyle spermin aynı gün otopsi yapılan bir başka cenazeye ait olduğunun tespit edildiğini ifade etti.

Eğitimli teknisyenlere ihtiyaç var
Otopsi sırasında hekimlere yardım eden teknisyenlerin olduğunu, ancak bundan önceki yıllarda özel bir eğitim alınmadan, sadece hizmetli veya memur kadrosunda görev yapan insanların görevlendirilmeleriyle bu tür hataların gerçekleştiğini anlatan Fincancı, “Burada da benzer bir olayın yaşandığını gördük. Böyle bir yanlışlığın ortaya çıkması nedeniyle yeni bir sanığın araştırılması gündeme gelmişti” dedi.
Fincancı, Türkiye’deki üniversitelerde otopsi eğitimi veren birimin sadece Mersin’de olduğunu, söz konusu olayın da bu tarz okulların arttırılmasına, eğitimli ve donanımlı otopsi teknisyenlerinin yetiştirilmesine ihtiyaç olduğunu yeniden gündeme getirdiğini ifade etti.

7 Temmuz 2009 Salı

Tanık acıyı anlattı, sanıklar güldü

Hrant Dink cinayeti davasının ikinci yılında bir tanık olay anını anlatırken duruşma salonundaki Dink ailesinin acıları tazeleniyor, sanık sandalyesinde oturanlar ise gülüyordu



SERKAN OCAK


İSTANBUL - AGOS gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in öldürülmesiyle ilgili davanın dünkü duruşmasında 2.5 yıl öncesinin acısı, tanıklıklarla yeniden yaşandı. 19 Ocak 2007 günü Dink’in öldürülmesine tanık olan Mesme Havva, cinayet anını anlatırken duruşma salonunda hüzünlü bir sessizlik vardı. Dink’in eşi Rakel Dink , kızı Delal Dink ve kardeşi Orhan Dink başları öne eğik kurşunların sıkıldığı anı bir tanığın ağzından duruşma salonunda dinledi. Sanıklar ise daha önceki duruşmalarda olduğu gibi gülüyordu. Ogün Samast ve Yasin Hayal’in avukatlara küfür ettiği öne sürüldü. Tanık Mesme Havva polis ve savcılıktaki ifadelerinde söylediklerini mahkemede de tekrarladı ve ‘Ogün Samast’ın olay yerinde yalnız olmadığını’ anlattı:
Dink’in 19 Ocak 2007’de gazetesinin öldürülmesiyle ilgili davanın İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki dünkü 10. duruşması kalabalıktı. ‘Hrant’ın Arkadaşları’ adliye yakınlarındaki Barbaros Meydanı’nda eylem yaparken Hrant Dink’in eşi Rakel Dink, kızı Delal Dink ve kardeşi Orhan Dink kalabalığa katıldı.
Duruşmada ise tanıklar dinlendi. Tanıklardan Mesme Havva, olay yerine yakın bir markette çalıştığını, olay günü akşam üstü bir arkadaşıyla beraber bankaya gittiklerini ve silah sesi duyduğunu anlattı. Mesme Havva konuşurken duruşma salonunda hüzünlü bir sessizlik vardı. Rakel Dink, Delal Dink ve Orhan Dink, o anı başları önde, acıları artarak dinliyordu.
Mesme Havva şöyle konuştu: “Dink’i müşterimiz olduğu için tanıyordum. Dink kurşun sesi geldikten sonra ‘Eyvah, beni vurdular’ diye seslendi. İkinci defa beynine sıktılar, sağına doğru yattı, ‘Niye vurdun oğlum’ dedim vurana, onun üçüncü kurşunu boşa gitti beklerken. Öldüğünden emin olmak için mi bekledi bilmiyorum ama o aradan öyle kaçtı. Vurulduktan sonra hastaneye götürülmesi için Dink’i kaldırmaya çalıştım. Ama bana ‘Kaldırma, savcı gelecek’ dediler.”
Mahkeme başkanının “Vuran şahsın yanında kimse var mıydı” sorusunu yanıtlayan Mesme Havva birinin kenarda durduğunu gördüğünü, bu kişilerin peş peşe koştuklarını söyledi. Ogün Samast’a bakarak, “Suçlu bu herhalde. Tam hatırlayamıyorum, kış olduğu için çok sargılıydı yüzü” diyen Havva, ‘Samast ve Hayal’in bu sırada gülmesi üzerine kızarak, “Ne gülüyorsunuz lan” diye bağırdı. Hâkim de sanıkları “Terbiyesizlik yapmayın. Gülüp durmayın” diye uyardı.
Dink’i vuran kişinin ‘Geber Ermeni, geber’ dediğini aktaran Havva “‘Adam vuruldu’ diye bağırdım. Arkadaşım uyarınca sustum. İkisi kaçarken vuran şahıs, sokakta elinde duran beyaz paketi bir ağacın altına attı. Sonra da telefonla konuştu. Kenarda duran kişi Dink’in vurulmasından sonra tetiği çekene ‘hadi gidelim’ şeklinde işaret etti” diye konuştu. Avukat Arzu Becerik’in, “İşaret eden şahıs sanıkların içinde mi?” diye sorduğu Havva, Yasin Hayal’i kastederek, “Şu olabilir. Pek göremedim ama benziyor” dedi.
Bu ifade üzerine Hayal, olay günü Trabzon’da olduğunu söylerken, Samast’sa Dink’i vurduktan sonra lahmacuncudan çıkan bir kişinin elinde bir poşetle kendisiyle birlikte koştuğunu ifade etti. Samast, Havva’yı hatırlamadığını söyledi.

Avukatlara küfür ettiler
Sanıkların tavırları duruşma boyunca avukatların tepkisini çekti. Duruşmada Ogün Samast kollarını sanık sandalyesinin arkasına atarak oturuyordu. Dink avukatları konuşurken de elindeki pet şişiyle oynayarak sesler çıkardı. Avukat Kezban Hatemi, duruşma salonunda giriş çıkışlarda Samast ve Yasin Hayal’in kendilerine ağır küfür ettiğini söylerken, Bahri Bayram Belen de mahkemenin suç duyurusunda bulunmasını istedi. Bir başka avukat da mahkeme başkanı Erkan Canak’ın sanıkları uyarırken ‘Gözünün yağını yiyeyim’, ‘Koçum’ gibi kelimeler kullandığını, bunun sanıkları cesaretlendireceğini söyledi. Mahkeme hakaretlerle ilgili suç duyurusunda bulunulmasına karar verdi.
Havva ifadesinden sonra adliyedeki karakolda bekletildi. Yanına giden Rakel Dink, Mesme Havva’yı yanaklarından öptü ve gördüklerini anlattığı için teşekkür etti.

Yasin’i jandarmada gördüm
Malatya E Tipi Cezaevi’nden duruşma için getirilen başka suçtan tutuklu Veysel Şahin, şunları anlattı: “2003 - 2004 - 2005 yıllarında Trabzon İl Jandarma’da misafir olarak onların isteğiyle gittim. Hem Çeçenistan’da bulunduğum hem de Arapça iyi bildiğim için istihbarat amaçlı oradaydım. Trabzon İl Jandarma’da görevli albay Şinasi dönemiydi. Şube Başkanı Feridun Yüzbaşı’nın yanındayken Yasin arkadaşı orada gördüm. Sorduğumda, Feridun Yüzbaşı, ‘Sağlam, temiz bir çocuk’ dedi. Gazetelerde Yasin Hayalin fotoğrafını görünce olayı pekiştirdim.”

Duruşmadaki siviller
Avukat Kezban Hatemi, sanık avukatlarının oturduğu sırada sivil giyimli üç kişi olduğunu belirterek, bu kişilerin Erhan Tuncel’in üzerinde baskı kurduğunu ve ifade vermesinin engellendiğini söyledi. Bu sözler üzerine salonu terk eden bu kişilerin polis olduğu öne sürüldü.
Bir sonraki duruşmada ilk kez bir gizli tanık dinlenecek. Cinayet silahi bir sonraki duruşmaya getirilecek.





2 Temmuz 2009 Perşembe

“Beraatımı istiyorum”

Karataş, kendisini, “Bacca’yı aracıma aldıktan sonra bir minibüsle takip edildim. TEM’deki tünelde durduruldum, bayıltıldım. Gerisini hatırlamıyorum” diyerek savundu.

Karataş son sözünde suçsuz olduğunu, polisteki ifadeleri baskı altında verdiğini savunarak beraatını talep etti.